Bodrum’un Yakaköy’ünde, güneşin taş duvarlarda yankılandığı bir zamansızlık vadisi var: Dibeklihan. O vadide bir kapı aralanıyor usulca. Sade bir tabelanın ardında, özenle saklanmış bir geçmişin yankısı sizi karşılıyor. Burası Sandık Odası… Adını sadece sakladığı eşyalardan değil, belleğimizdeki tortuları gün yüzüne çıkarma gücünden alıyor. Zira bu odada sadece nesneler değil, zamanın kendisi muhafaza ediliyor.
Sandık Odası, Dibeklihan’ın en özel duraklarından biriSandık Odası, Dibeklihan Kültür ve Sanat Köyü’nün ruhunu en çıplak haliyle ortaya seren özel bir durak. Kimi zaman bir köy evinin duvarında rastladığınız dilsiz bir tablo gibi, kimi zaman büyükannenizin şifonyerinden çıkmış bir çoban matarasının içli hikâyesi gibi. Burada sergilenen her obje, her eser bir bağ kuruyor. Nesneler ve izleyiciler arasında değil sadece, çağlar arasında da köprü kuruyor.
Hafıza mimarisiÇanakkale’nin yüz yıllık seramik pişirme tekniklerinden Kınık Kapları’na, Hatay’ın zarif cam damacanalarından Avrupa’nın zarif karaflarına dek uzanan bu seçki, koleksiyonerlik hevesinden fazlasını barındırıyor. Bu bir tutku değil, bir hafıza mimarisi. Üstelik yalnızca geçmişin tortularını değil, günümüz sanatının en rafine örneklerini de içine alıyor. Heykeller, seramikler, imzalı tablolar… Her biri, sanatla geçmişin göz göze geldiği bir eşiğe dönüşüyor Sandık Odası’nda.
Bodrum’un en özel renkleri kültür ve sanat köyünde…Dibeklihan Kültür ve Sanat Köyü’nü özgün kılan şey sadece içeriği değil; onu doğuran zihnin, yani Mimar Gülay Altay Tezer’in ruhunda şekillenen bütünlüktür. Petrol Mühendisi Cenap Tezer ile birlikte yarattıkları bu yer, Türkiye’de türünün ilk ve tek örneği olma iddiasını taşımanın ötesinde, bu iddiayı yaşatıyor.
Sanat galerileri, etnografya müzesi, kışın Kafe Nare’nin samimi sıcaklığı, yazın ise Uzakdoğu ve Hint mutfaklarının Bodrum’a taşıdığı renkler… Tüm bunlar, Sandık Odası’nın ev sahipliği yaptığı kültürel derinliği tamamlayan bir yaşam kolajı sunuyor ziyaretçisine.
Bu oda, susmuş hikayelerle doluAma Sandık Odası farklı. O, yürürken toprağa gömülmüş bir düğmenin gözünüze çarpması gibi. Tesadüf değil, çağrı. Bir çınarın kabuğuna dokunmak, bir eski tülbentin deseniyle geçmişe süzülmek gibi. Ziyaretçisine sadece estetik bir haz değil, hafif bir iç ürpermesi de yaşatıyor. Çünkü bir zamanlar birilerinin elinde can bulan eşyalar, bir bakıma susmuş hikâyelerle doludur. Ve Sandık Odası, bu suskunluğa en zarif dili kazandıran mekândır.
Her şeyin hızla tüketildiği, anlamın yüzeyde kaldığı çağımızda, Sandık Odası bir yavaşlama teklifidir. Nostaljiye değil; belleğe çağrıdır. Geçmişin tınısı ile günümüz sanatının izini bir arada sürebilmek isteyenler için… Zamanın saklandığı o odaya, bir gün siz de uğrayın.