2024 mahalli idareler seçimlerinde CHP, “ittifak siyaseti” adına bugüne dek hiçbir seçim bölgesinde kendi başına varlık gösterememiş, toplumsal karşılığı kısıtlı küçük partilere kendi listelerini açtı. Aday belirleme süreci, tabandan çok yukarıdan yürütüldü. O dönem Kemal Kılıçdaroğlu’nun çevresinde şekillenen siyasi mimari, “iktidarın paylaşmadan alınamayacağı” fikrine dayanıyordu. Ancak o mimarinin inşa ettiği şey bir güç birliği değil, zayıflıklar koalisyonu oldu.
İşte o koalisyonun en görünür sonuçlarından biri, Muğla’da karşımıza çıktı.
Gelecek Partisi’nden Selçuk Özdağ, CHP listesinden Muğla Milletvekili seçildi. Siyaseten rakip olduğu partinin sırtında Meclis’e girdi, birkaç ay sonra da kendi partisine döndü. Hukuken yanlış değildi, siyaseten ise fazlasıyla problemliydi.
Kaldı ki Özdağ, her ne kadar BBP geleneğinden gelse de CHP’ye aşırı mesafeli bir isim değil- en azından aleni bir muhalif değil. Ama mesele bu da değil. Mesele şu: CHP Muğla gibi bir kaleyi kendi elleriyle zayıflattı. Üstelik bunu temsil kabiliyeti düşük, toplumsal aidiyeti sınırlı, yerel örgütlerle bağı zayıf bir isme kontenjan açarak yaptı.
Ve bu kontenjanın bedelini de Muğla ödedi, ödemeye devam ediyor.
Gelecek Partisi’nin “Muğla” Milletvekili Selçuk Özdağ, iki yıllık faaliyet raporunu kamuoyuyla paylaştı. 278 soru önergesi vermiş. Güzel. 19 kanun teklifi sunmuş. Takdire değer. Peki kaç tanesi Muğla’yla ilgili?
Yalnızca 7!
Koskoca iki yıl boyunca Muğla’nın sağlık altyapısı, eğitim sorunları, konut krizleri, çevre tehditleri, turizmde yaşanan yapısal tıkanıklıklar, madencilik baskısı, kıyı talanı ve su yönetimi gibi başlıklara dair ne kapsamlı bir rapor, ne güçlü bir takip, ne de kamuoyu oluşturacak bir siyasal liderlik örneği gördük. Sadece birkaç başlık, birkaç soru, birkaç cevap -onlar da genellikle “mevzuat gereği” ile başlayan, “çalışmalar sürmektedir” diye biten bürokratik ezberler-.
Oysa CHP kendi adaylarını çıkarsaydı, tabanın sesine kulak verseydi, bugün Muğla Meclis’te dört CHP milletvekiliyle temsil edilecekti.
Ama olmadı. Kazanmak için yapılan tercihler, kaybettirdi.
Kılıçdaroğlu’nun “ittifak mimarisi”, bir seçim stratejisi olmanın ötesine geçip CHP’nin kendi politik meşruiyetini bile başkasına ödünç vermesine neden oldu. “CHP olarak değil, hep birlikte kazanalım” derken, aslında başkalarının siyasi yaşam desteği haline geldi. Ve siyasi hayatı kurtarılanlar, CHP’yi hızla terk etti. Kimisi partisine döndü, kimi de başka hesapların peşine düştü. Hatta CHP listelerinden milletvekili seçilerek AKP’ye geçen bile oldu! Gelecek Partili Hasan Ekici örneğinde olduğu gibi!
Geriye ne kaldı?
Temsili zayıflamış, sesi kısılmış, Meclis’te hakkıyla duyulmayan bir Muğla.