İYİ Partili Ergun Cennet Koyu’ndaki Hazine Arazisinin Satışıyla İlgili Suç Duyurusunda bulundu.
İYİ Parti Muğla Milletvekili ve Yerel Yönetimler Başkanı Prof. Dr. Metin Ergun, Muğla’nın Bodrum ilçesindeki Cennet Koyu’nda bulunan Hazine arazisinin satışına ilişkin Danıştay tarafından 2016 yılında verilen iptal kararına rağmen, devir ve tescil işlemlerinin yapılmış olmasıyla alakalı ilgililer hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu.
Devir ve tescil işlemlerinin Danıştay kararına rağmen gerçekleştirilmiş olmasını “hukuki dayanaktan yoksun kalmış olması nedeniyle yolsuz tescil durumu” olarak niteleyen Ergun, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan re’sen tespit edilecek sair sebeplerle; şüpheliler hakkında gerekli soruşturmanın yapılmasını ve kamu davası açılmasını talep etti.
İYİ Partili Ergun konuyla ilgili yaptığı açıklamada, “İYİ Parti olarak bu hukuksuzluk ve yağma düzeni ile mücadelemize devam edeceğiz” dedi.
işte o dilekçe:
ANKARA CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA
MÜŞTEKİ : METİN ERGUN
VEKİLİ : Av. Feridun Utku ÜNÜVAR
[16508-05988-29982] UETSŞÜPHELİLER : A) Özelleştirme İdaresi Başkanlığı bünyesinde;
- B) Kültür Ve Turizm Bakanlığı bünyesinde;
- C) Çevre, Şehircilik Ve İklim Değişikliği Bakanlığı bünyesinde;
- D) Yukarıda belirtilen Bakanlıklar ve Başkanlıklar ile soruşturma kapsamında re’sen tespit edilecek tüm kamu kurum ve kuruluşlarındaki ilgili kamu personeli ve sıralı amirler.
SUÇ : İdari Yargı Kararlarını Yerine Getirmemek Suretiyle Görevi Kötüye Kullanmak (TCK m. 257)
SUÇ TARİHİ : 08/12/2016
A Ç I K L A M A L A R
- OLAYLARIN GELİŞİMİ
1- Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 01/06/2010 tarih ve 2010/31 sayılı kararı ile mülkiyeti Hazineye ait olan “Muğla ili, Bodrum ilçesi, Göltürkbükü Mahallesi, Gölköy, 423 parsel” sayılı taşınmaz özelleştirme programına alınmış ve 12/07/2012 tarihinde Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca açılan ihale neticesinde, Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 16/08/2012 tarih ve 2012/122 sayılı kararı gereğince, 27/06/2013 tarihli satış sözleşmesi ile Bodrumbir Turizm Yatırım A.Ş.’ye satılmıştır. Bahse konu taşınmaz 05/07/2013 tarihinde Bodrum Kaymakamlığı Milli Emlak Müdürlüğünce yapılan tapu devri işlemi neticesinde Bodrumbir Turizm Yatırım A.Ş. adına tapuya tescil edilmiştir.
2- Söz konusu satış ihalesinin iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle işbu dilekçenin kapsamı dışındaki ilgili davacılar tarafından, davalı Başbakanlık Özelleştirme İdaresi (şimdiki adıyla Özelleştirme İdaresi Başkanlığı) aleyhine, Danıştay 13. Dairesi’nin 2012/2572 Esas sayılı dosyası ile dava açılmıştır. Danıştay 13. Dairesi’nin 27/05/2016 tarihli, 2012/2572 Esas ve 2016/2018 Karar sayılı davanın reddine ilişkin vermiş olduğu kararın davacılar tarafından temyiz edilmesi üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun (DİDDK) 08/12/2016 tarihli, 2016/4388 Esas ve 2016/3337 Karar sayılı kararı ile dava konu işlemin iptaline kesin olarak karar verilmiştir.
3- Muğla Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü’nün 20/06/2014 tarihli ve 2690 sayılı kararı ile Muğla ili, Bodrum ilçesi, Göltürkbükü Mahallesi, Gökburun Mevkiinde bulunan, I. ve III. Derece arkeolojik sit alanında ve doğal sit alanında kalan 7 pafta, 423 parsel (yeni 1545 parsel) için kıyıya, yola, yeşil alana terkini ve ifraz işlemlerinin yapılmasında sakınca bulunmadığına karar verilmiştir. Bahse konu Bölge Kurulu kararının iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle, işbu dilekçenin kapsamı dışındaki aynı ilgililer tarafından, davalı Kültür ve Turizm Bakanlığı aleyhine dava açılmış ve Muğla 2. İdare Mahkemesi’nin 15/05/2015 tarihli, 2014/959 Esas ve 2015/540 Karar sayılı kararı ile dava konusu idari işlemin iptaline karar verilmiştir. Söz konusu karar, Danıştay 6. Dairesi’nin 17/07/2017 tarihli, 2015/6707 Esas ve 2017/6007 Karar sayılı kararı ile onanmış olup; karar düzeltme talebi üzerine Danıştay 6. Dairesi’nin 11/10/2018 tarihli, 2017/7443 Esas ve 2018/7767 Karar sayılı kararı ile kesinleşmiştir.
4- Muğla Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü’nün 03/07/2015 tarihli ve 3489 sayılı kararı ile Muğla ili, Bodrum ilçesi, Göltürkbükü Mahallesi, Gölköy, Gökburun Mevkiinde; Muğla Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun 17/12/2010 tarih ve 6741 sayılı kararı ile tescilli ekli 1/3000 ölçekli haritada belirtilen I. Derece arkeolojik sit alanının iptal edilmesine, Gökburun Mevkiinde ekli 1/2000 ölçekli haritada belirtilen alanın 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamında I. ve III. Derece arkeolojik sit olarak tescil edilmesine ve söz konusu sit sınırlarının yürürlükte olan koruma amaçlı imar planına ve ilgili üst ölçekli planlara işlenmesine karar verilmiştir. Bahse konu Bölge Kurulu kararının iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle, aynı ilgililer tarafından davalı Kültür ve Turizm Bakanlığı aleyhine açılan davada, Muğla 2. İdare Mahkemesi’nin 28/12/2017 tarihli, 2016/526 Esas ve 2017/2416 Karar sayılı kararı ile dava konusu idari işlemin iptaline karar verilmiştir. Bahse konu kararın istinaf edilmesi üzerine dava, İzmir Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesi’nin 2018/1262 Esas sayılı dosyası ile görülmüş olup; söz konusu kararın neticesi şu aşamada tarafımızda mevcut değildir. (Kararın celbini talep ederiz.)
5- (1) ve (2) no’lu maddelerde detaylarıyla açıkladığımız üzere; Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 08/12/2016 tarihli, 2016/4388 Esas ve 2016/3337 Karar sayılı kararı ile Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 01/06/2010 tarih ve 2010/31 sayılı kararı uyarınca özelleştirme kapsam ve programına alınan, mülkiyeti Hazine’ye ait Muğla ili, Bodrum ilçesi, Göltürkbükü Mahallesi, Gölköy, 423 parseldeki taşınmazın, 12/07/2012 tarihinde yapılan satış ihalesinin iptaline karar verilmiştir. Hal böyle iken Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 28/04/2017 tarihli ve 2017/14 sayılı kararı ile DİDDK’nın söz konusu kararı ile ilgili olarak herhangi bir işlem yapılmamasına ve taşınmazların geri alınmasına yönelik herhangi bir işlem tesis edilmemesine karar verilmiştir. İşbu kararın iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle, aynı ilgililer tarafından, davalı Başbakanlık Özelleştirme İdaresi aleyhine açılan davada, Danıştay 13. Dairesi’nin 15/05/2018 tarihli, 2018/319 Esas sayılı kararı ile dava konusu işlemin itiraz yolu kapalı olmak üzere yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiştir. Yargılama neticesinde verilen karar şu aşamada tarafımızda mevcut değildir. (Kararın celbini talep ederiz.)
- ŞİKÂYET SEBEPLERİ
6- Yukarıda detayları ile belirttiğimiz üzere, öncelikle Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 08/12/2016 tarihli, 2016/4388 Esas ve 2016/3337 Karar sayılı kararı neticesinde Muğla ili, Bodrum ilçesi, Göltürkbükü Mahallesi, Gölköy, 423 parselde kayıtlı bulunan taşınmazın, Bodrumbir Turizm Yatırım A.Ş. adına tesciline esas teşkil eden Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın 12/07/2012 tarihli satış ihalesi iptal edilmiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Tescilin sonuçları” bölümünün düzenlendiği 1022’nci maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekildedir:
“Bir hakkın içeriği, tescilin sınırları içinde, dayandığı belgelere göre veya diğer herhangi bir yolla belirlenir.”
Söz konusu düzenlemeden açıkça anlaşıldığı üzere Türk Hukuk sisteminde tapu kayıtlarının oluşumunda “sebebe bağlılık” ilkesi esas alınmış olup; bu kapsamda tescilin geçerli ve haklı bir sebebe dayanması zorunluluğu bulunmaktadır.
Benzer şekilde TMK’nın 1024’üncü maddesinin ikinci fıkrası;
“Bağlayıcı olmayan bir hukukî işleme dayanan veya hukukî sebepten yoksun bulunan tescil yolsuzdur.” şeklinde açıklanmıştır.
Madde metninden açıkça anlaşıldığı gibi kanun koyucu, gerçek hak durumuna uymayan tescili yolsuz tescil olarak tanımlamaktadır.
Somut olayda DİDDK’nın yukarıda belirtilen kararı ile Muğla ili, Bodrum ilçesi, Göltürkbükü Mahallesi, Gölköy, 423 parselde kayıtlı bulunan taşınmazın Bodrumbir Turizm Yatırım A.Ş. adına tesciline esas olan satış ihalesi iptal edilmiş olup; tescilin hukuki dayanaktan yoksun kalmış olması nedeniyle yolsuz tescil durumuna düştüğü sabittir. Dolayısıyla mülkiyeti Hazineye ait taşınmaz satışının iptali yönündeki DİDDK kararının ilgili taşınmaz dosyasına işlenmesi ve tapu kayıtlarında gereklerinin yerine getirilmesi gerekmektedir. Hal böyle iken bu tarih itibariyle tapu kayıtlarında bahse konu taşınmaz Bodrumbir Turizm Yatırım A.Ş. adına tescil edilmiş olarak gözükmektedir. (İlgili tapu kaydının celbini talep ederiz.) Danıştay kararının kesinleşmesinin üzerinden altı yıl gibi uzun bir süre geçmiş olmasına ve ilgili kurumlara farklı tarihlerde birçok başvuru yapılmış olmasına rağmen; tapu kayıtlarında Danıştay kararı doğrultusunda gerekli işlem ve değişikliler yapılmamıştır.
7- Ayrıca yukarıda (3) no’lu maddede detaylarını belirttiğimiz üzere; davaya konu taşınmazın Bodrumbir Turizm Yatırım A.Ş. mülkiyetinde tescil ve ifraz işlemlerinin yapılmasına yönelik bölge kurulu kararında hukuka ve mevzuata uyarlık görülmeyerek, söz konusu bölge kurulu kararının Muğla 2. İdare Mahkemesince iptaline karar verilmiş olmasına ve Danıştay 6. Dairesince kararın kesinleştirilmesine rağmen işbu kararın gereği yerine getirilmemiştir. Yine (4) no’lu maddede detaylarını belirttiğimiz üzere; davaya konu taşınmazın Bodrumbir Turizm Yatırım A.Ş. mülkiyetinde iptal, (yeniden) tescil ve sit sınırlarının planlara işletilmesi işlemlerinin yapılmasına yönelik bölge kurulu kararında hukuka ve mevzuata uyarlık görülmeyerek, söz konusu bölge kurulu kararının Muğla 2. İdare Mahkemesince iptaline karar verilmiş olmasına rağmen işbu karar kapsamında ilgili taşınmaz kayıtlarında yapılması gereken değişiklikler yerine getirilmemiştir. Son olarak (5) no’lu maddede detaylarını ifade ettiğimiz üzere; Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun, DİDDK’nın kararı ile ilgili olarak herhangi bir işlem yapılmaması ve taşınmazların geri alınmasına yönelik herhangi bir işlem tesis edilmemesi yönündeki kararı ile ilgili Danıştay 13. Dairesi’nin vermiş olduğu yürütmenin durdurulması kararının da gereği yerine getirilmemiştir.
8- Muğla ili, Bodrum ilçesinde yer alan Göl Mahallesi Kıyı Kesimi Doğal Sit Alanının, “Doğal Sit-Nitelikli Doğal Koruma Alanı” ve “Doğal Sit-Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanı” olarak tesciline ilişkin 23/09/2020 tarih ve 200258 sayılı Bakanlık olurunun iptali istemi ile Bodrum Belediye Başkanlığı tarafından Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı aleyhine Muğla 3. İdare Mahkemesi’nin 2020/759 E. sayılı dosyası ile dava ikame edilmiştir.
Söz konusu dava dosyasında, uzman heyet tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda aynen; “Cennet Koyu ve civarında kıyı boyunca tanımlanan “Doğal Sit-Sürdülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanı” olarak tescil edilen alanların…. ilgili mevzuat ve ilke kararları uyarınca doğal sit alanı kararlarının imar planı yapılaşma koşullarına göre tanımlanmasının uygunluk oluşturmadığı, dolayısıyla, Cennet Koyu ve civarında kıyı boyunca tanımlanan “Doğal Sit-Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanı” olarak tescil kararının uygun olmadığı, bu alanların “Nitelikli Doğal Koruma Alanı” olarak tescilinin uygun olduğu…” şeklinde görüş bildirilmiştir. (EK-2, Muğla 3. İdare Mahkemesi’nin 2020/759 E. sayılı dosyası Bilirkişi Heyeti Raporu)
9- Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Cumhuriyetin nitelikleri” başlıklı 2’nci maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti bir “hukuk devleti” olarak tanımlanmıştır. Anayasa Mahkemesi de hukuk devletini, “eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir” şeklinde tanımlamıştır.
Danıştay 12. Dairesi’nin 13/02/2018 tarihli, 2016/924 Esas ve 2018/633 Karar sayılı kararında; “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğu belirtilmekte, aynı Anayasanın 125. maddesinin birinci fıkrasında da, ‘idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır’ denilmektedir. İdarenin yargı kararlarına uyması ve bu kararların gereklerine göre işlem ya da eylemde bulunmak zorunda olması aynı zamanda ”hukuk devleti” ilkesinin de bir gereğidir. Anayasanın 2. maddesinde yer alan bu ilke karşısında idarenin mahkeme kararlarını aynen ve gecikmeksizin uygulamaktan başka bir seçeneği bulunmamaktadır.” şeklinde hüküm kurularak, hukuk devleti ilkesinin gereği olarak idarenin mahkeme kararlarını değiştirmeden ve geciktirmeden yerine getirmesi gerektiğini vurgulamıştır.
10- Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 138 inci maddesi “Mahkemelerin bağımsızlığı” hususuna ilişkin hükümler içermekte olup, ilgili maddenin dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir:
“Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.”
Hukuk sistemimiz içerisinde normlar hiyerarşinin en tepesinde yer alan Anayasanın yukarıda belirtilen hükmü; adli ve idari yargı ayırımı olmaksızın, Türk Milleti adına yargı yetkisini kullanmakla görevlendirilmiş bağımsız ve tarafsız mahkemelerin tüm kararlarının, hiçbir şekilde yasama ve yürütme organları ile idare tarafından değiştirilemeyeceğini, yerine getirilmesinin geciktirilemeyeceğini ve yasama, yürütme organları ile idarenin tüm mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğunu düzenlemiştir.
İdari yargı kararlarının yerine getirilmesi hususunda 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun (İYUK) “Kararların sonuçları” başlıklı 28 inci maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir:
“(1) Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez.
(3) Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabilir.
(4) Mahkeme kararlarının süresi içinde kamu görevlilerince yerine getirilmemesi hâlinde tazminat davası ancak ilgili idare aleyhine açılabilir.”
Görüldüğü üzere, Anayasa ve İYUK’da yer alan düzenlemeler uyarınca, yürütmeyi durdurma kararları dahil olmak üzere idari yargı kararlarının yerine getirilmemesi durumunda, idare aleyhine tazminat davası açılabileceği, kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi olsa dahi davanın idare aleyhine açılması gerektiği hüküm altına alınmıştır.
11- İdari yargı kararlarının uygulanmaması sonucunda, idare aleyhine tazminat sorumluluğuna gidilmesinin yanı sıra kararı uygulamayan kamu görevlisi açısından ayrıca cezai sorumluluk doğacaktır. İYUK m. 28/4 kapsamında, kamu görevlisinin süresi içerisinde mahkeme kararını yerine getirmemesi halinde, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 257. maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçunun oluşması mümkün olabilecektir.
Türk Ceza Kanunu’nun “Görevi Kötüye Kullanma” başlıklı 257. maddesi;
“(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Madde metninin düzenlenmesinden anlaşıldığı üzere görevi kötüye kullanma suçu, icrai veya ihmali olarak işlenebilen bir suçtur. TCK m.257’nin 1 inci fıkrasında icrai 2 nci fıkrasında ise, ihmali hareketle işlenen görevi kötüye kullanma suçu düzenlenmiştir. Yargıtay’ın yerleşik içtihatları da kamu görevlisi tarafından idari yargı kararının yerine getirilmemesi durumunda görevi kötüye kullanma suçunun oluşacağı yönündedir. İDARİ YARGI KARARININ UYGULANMAMASI SURETİYLE İHMALİ OLARAK GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇUNUN ZİNCİRLEME ŞEKİLDE İŞLENMESİ DE MÜMKÜNDÜR. Yargıtay 5. Ceza Dairesi 02.10.2017 tarihli bir kararında, idare mahkemesi tarafından verilen atama işleminin iptaline yönelik çok sayıda kararı uygulamayan belediye başkanının zincirleme şekilde ihmali davranışla görevi kötüye kullanma suçunu işlediğine karar vermiştir.
İdarenin, iptal veya yürütmenin durdurulması kararlarının gereğini yerine getirmemesi doktrinde ve Danıştay içtihatlarında “ağır hizmet kusuru” olarak nitelendirilmiştir. Nitekim Danıştay Dava Daireleri Kurulu 15/02/1980 tarihli, 1979/44 Esas ve 1980/146 Karar sayılı kararında “…Anayasa’nın ve Danıştay Kanunu’nun açık ve emredici hükümlerine karşın Danıştay kararlarının geciktirmeden ve gereği gibi yerine getirmeyen davacının bu tutumunu hiçbir gerekçenin haklı göstermeyeceği, bu halin tek başına davacının görevden alınmasını gerektiren yeterli bir neden olduğunda kuşku yoktur…” şeklinde hüküm kurarak, yargı kararının kamu görevlisince uygulanmamasını, kararı uygulamayan kamu görevlisinin görevden alınması için başlı başına yeterli bir sebep olarak görmüştür.
12- Bir idari işlemin iptali talebi ile açılan dava sonucunda, davaya konu idari işlemin iptaline karar verilmesi halinde, iptal edilen idari işleme bağlı diğer işlemler de etkilenecek ve işbu iptal kararı geçmişe yürüyecektir. Başka bir ifadeyle, o idari işlem hiç yapılmamış gibi kabul edilerek tüm sonuçları ile ortadan kalkacaktır. Nitekim Danıştay 8. Dairesi’nin 16/03/2021 tarihli, 2016/5917 Esas ve 2021/1583 Karar sayılı kararında “İdari yargıda, idari işlemin iptali istemiyle açılan davalarda verilen iptal kararları, dava konusu işlemdeki sakatlığın ortaya çıktığı ana kadar geriye yürür ve sakat işlemi ortadan kaldırır ve dava konusu idari işlemi hukuk aleminden tüm etki ve sonuçları ile siler.” şeklinde vermiş olduğu karar ile idari işlemin iptali kararının geçmişe etkili olduğu hususunu vurgulamıştır.
Özetle somut olayda; yukarıda detaylarıyla belirttiğimiz idari işlemlerin iptali ve yürütmesinin durdurulması yönünde verilen kesinleşmiş mahkeme kararlarının gereğinin ilgili kamu görevlilerince yerine getirilmediği, söz konusu eylemin TCK m. 257 kapsamında görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu, aynı idarenin birden fazla mahkeme kararını uygulamamak suretiyle suçun zincirleme şekilde işlenmiş olduğu sabittir. Bu hususta gerekli soruşturmanın yapılarak tüm delillerin toplanmasını, şüpheliler hakkında kamu davası açılmak üzere iddianame düzenlenmesini talep ederiz.
SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda kısaca açıklamaya çalıştığımız nedenlerle ve Cumhuriyet Başsavcılığınızca re’sen tespit edilecek sair sebeplerle; şüpheliler hakkında gerekli soruşturmanın yapılarak kamu davası açılmasına karar verilmesini arz ve talep ederiz. 19/12/2022
Saygılarımızla,
Müşteki Metin ERGUN
Vekili
Av. Feridun Utku ÜNÜVAR
(E-imzalıdır)
EKLER:
1- 26/12/2018 tarihinde Bodrum Belediye Başkanlığına sunulmuş olan Av. Şükrü Üstek imzalı dilekçe sureti,
2- Muğla 3. İdare Mahkemesi’nin 2020/759 E. sayılı dosyasından alınan Bilirkişi Heyeti Raporu,
3- Emsal Yargıtay kararları,
4- Vekaletname sureti.